Zamanın durduğu, sessizliği, sakinliği, sadeliği, basitliği yaşamak, ruhlarını dinlendirmek ve yenilemek isteyenler için ideal bir yer. Doğa da epey yardımcı oluyor buranın sakinlerine: Aşağılara kadar uzanan yemyeşil vadi ve dağların arasında kaybolan taş mimarisinin sağladığı ıssızlığı, ana yerleşimlere uzak olduğu için gürültü kirliliğinden arınmış sessizliği sizi cezbediyor.
Mübadele zamanı göçmüş ve köyü terketmemiş yerli halk, yazarlar, sanatçılar, koleksiyonerler, uygun fiyatlara aldıkları harabe Rum taş evleri özenle ve zevkle restore etmiş. Tarihi selvilerin, incirlerin, köknarların, çınarların, çamların arasında doğa ile uyumlu el emeği göz nuru taş işçiliğinin evlerini, arnavut kaldırımlı patika yollarını koruyorlar. Burası bir Alaçatı değil ve inşallah da hiçbir zaman Alaçatı gibi çarpık, orantısız ve özensiz olmayacak. Biraz yalnızlık ve inziva seven, belki biraz asi ve aykırı ruhlu ve kesinlikle doğaseverlerin yeri.
Karina Sahili ise, Büyük Menderes coğrafyasının doğal güzelliğinden nasibini fazlasıyla almış. 1900’lü yılların ticaret limanı. Dilden dile günümüze ulaşan hikâyeye göre de, dönemin en popüler Rum tüccarının kızının adı olan Karina, sahile adını vermiş. Şimdilerde balıkçı teknelerinin yer aldığı sahilde, dilerseniz balık tutabilir ya da sahildeki restorandlarda balık veya pek çok deniz ürününü yiyebilirsiniz.
Sabah saat 07.30 Karşıyaka Yunuslar, saat 07.45 Alsancak Lozan Meydanı Atatürk Lisesi önü ve saat 08.00 Üçkuyular Opet benzinlik önünden konuklarımızın alınması ile turumuza başlıyoruz. Önce güzel bir kahvaltı ile güne başlıyoruz. Kahvaltı sonrası rotamız; İyon’ların en önemli liman kenti Priene Antik Kenti ile başlayacak. Kentin en önemli yapıları arasında Demeter tapınağı, Athena tapınağı, tiyatro, agora, Zeus tapınağı, bouleuterion, yukarı gymnasion, aşağı gymnasion, Mısır tapınağı, Büyük İskender’in evi, Bizans klisesi, nekropol ve konut alanları sayılabilir. 5000 kişilik kapasiteye sahip tiyatro M.Ö. 350 yılında inşa edilmiştir.
Priene Antik Kent gezisini tamamladıktan sonra, öğle yemeğimiz için Ege'nin en bereketli topraklarına sahip Söke‘nin sulak alanlarında bulunan Karina'ya gidiyoruz. Burası harika doğal güzellikleri ile göz okşayan ve ruhu dinlendiren bir yer. Öğle yemeğimizi balık menüsü ile aldıktan sonra, Eski adı Rumca ‘’odalar’’ anlamına gelen Domatia köyü olan Eski Doğanbey Köyü’ne gidiyoruz. Burası aslında bir Rum köyü. Geçmişi M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen köy, 1924 yılındaki mübadeleye kadar Rum halkının yaşam alanıymış. Uzun bir süre yalnızlığın hüküm sürdüğü Eski Doğanbey sokakları, şimdilerde büyük şehirlerden keşfe gelen misafirlerine ev sahipliği yapıyor. Aralarında sanatçı ve siyasetçilerin de bulunduğu köy halkı, şehrin stresinden çok uzak bir yaşam sürmekte. Köy sokaklarında gezerken Rum mimarisinin karakteristik özelliklerini taşıyan usta taş işçiliğinin örneklerini göreceğiz. Doğanbey evleri, dükkânları, şapel dediğimiz yapı ve hastanesi ile Arnavut kaldırımı şeklinde döşenmiş dar taş sokakları gibi Türk mimarisinin güzel örneklerini köyde bir arada göreceğiz.
İzmir’e dönüş yolculuğumuza başlıyoruz. Dönüş yolunda ise yine eski bir Rum köyü olan Mursallı’ya uğruyoruz. Köy meydanında ki dut ağacının altındaki kahvelerde soluklanıyoruz ve köyde ayakta kalmış birkaç Rum evini görüyoruz. Akşam saatlerinde İzmir’e varış ve gezimizin sonu.